Danıştay 2. Dairesi, yeterli puanı aldığı halde uzman öğretmenlik sertifikası almaya hak kazanamayan öğretmene, yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faizi ile ödenmesine karar verdi.
Öğretmene, uzman öğretmenlik unvanının verilmemesinden kaynaklanan maaş farkı da ödenecek.
Milli Eğitim Bakanlığınca 27 Kasım 2005’de yapılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı’ndan yeterli puanı alan, ancak değerlendirme sonucunda uzman öğretmenlik sertifikası almaya hak kazanamayan bir öğretmen, Anayasa Mahkemesi’nin 2008’de aldığı kararla, yüksek lisanslı ve doktoralı öğretmenler için uzman öğretmenlikte aranan hizmet süresi şartının kaldırılması üzerine, kendisine uzman öğretmenlik unvanı verilmesi istemiyle Milli Eğitim Bakanlığına başvurdu.
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenin başvurusunu reddetti. Öğretmen de başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile yoksun kaldığı mali haklarının uzman öğretmenlik sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle ödenmesi istemiyle dava açtı.
Davayı görüşen Kayseri 1. İdare Mahkemesi, 24 Mayıs 2011’de, sınavda başarılı olmasına karşın kontenjan yetersizliği nedeniyle uzman öğretmen unvanı alamayan öğretmenin yaptığı başvurunun reddine ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı işleminde hukuka uyarlık bulunmadığına hükmetti.
İdare Mahkemesi’nin kararında, Anayasa Mahkemesi’nin 2008’de, 5204 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile belirlenen uzman öğretmenlik kontenjan oranlarını iptal ettiği anımsatılarak, branşlara göre kontenjan sınırlaması getirilmesinin yasal dayanağının kalmadığı belirtildi.
Kararda ayrıca, davacı öğretmene, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek üzere, idareye başvuru tarihinden geriye doğru 60 gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların, idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedildi. Mahkeme, önceki döneme ait parasal hak farklarına ilişkin istemi ise süre aşımı yönünden reddetti.
Davalı Milli Eğitim Bakanlığı ise dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu öne sürerek, İdare Mahkemesi kararının iptalini, kabule ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulmasını istedi.
-Danıştay kararı-
Temyiz incelemesi yapan Danıştay 2. Dairesi’nin kararında, davalı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ileri sürülen hususların, İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin iptali ile idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı parasal hakları hesaplanacak. Kararda yine aynı tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtildi.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre, dava açma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu ifade edildi. Aynı kanunda ayrıca, ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceği, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açabileceğinin öngörüldüğü hatırlatıldı.
Dava dosyasının incelenmesinden, öğretmen davacının da yükselme sınavından 60’ın üzerinde puan almak suretiyle başarılı olmasına karşın yapılan değerlendirme sonucunda uzman öğretmenlik sertifikası almaya hak kazanamadığı, Anayasa Mahkemesinin 21 Mayıs 2008 günlü kararından bahisle uzman öğretmen unvanının verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine bu davayı açtığının anlaşıldığı belirtildi.
-”Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı”-
Anayasa’nın 138. maddesinde, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremeyeceğinin ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğinin hükme bağlandığı, 153. maddesine göre de Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı vurgulandı.
”Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının herkesi bağlayıcı özelliği nedeniyle bu kararların hukuk aleminde yeni hukuki durumlar yarattığı kuşkusuzdur” denilen kararda, yeni hukuki durumun ortaya çıkması halinde ise ilgililerin idareye başvurarak işlem tesis ettirebileceği, bu yolda yapılan başvuruların da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerektiği ifade edildi.
Olayda da davacı başvurusunun, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle oluşan yeni hukuki durum kapsamında ve 2577 sayılı Kanun uyarınca yapıldığına işaret edilen kararda, şöyle denildi:
”Bu itibarla, kontenjan yetersizliğinden dolayı uzman öğretmenlik unvanı verilmemesine ilişkin ilk işleme karşı davanın açılmadığı, davanın, davacının Anayasa Mahkemesi’nin 21 Mayıs 2008 günlü kararı uyarınca oluşan yeni hukuki durumdan faydalanmak suretiyle İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında yaptığı başvurusunun reddi üzerine açıldığı göz önünde bulundurulduğunda, uzman öğretmenlik unvanının verilmemesinden kaynaklanan maaş farkının da idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddiyle, Kayseri 1. İdare Mahkemesi’nce verilen kararın; dava konusu işlemin iptali ile idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı parasal haklarının hesaplanarak aynı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüyle, başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının ise bozulmasına, belirtilen hususlar da gözetilerek bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkeme’ye gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi.”